Ulus-devlet?i nesnel bir incelemeye tabi tutmak zordur, çünkü o, onu anlamamızı zorlaştıran değişik anlam yumaklarına sarılmış biçimde karşımıza çıkar. Aslında insan toplumlarının örgütlü hallerinin hepsi o toplumun üyelerinin o örgütlenmeye yüklediği anlamlarla bezelidir ve bu bağlamda ulus-devlet de diğer herhangi bir siyasi örgütlenme halinden farklı bir yapı değildir. Ulus-devlet?i insanların şimdiye kadar altında örgütlenmiş oldukları diğer yapılanmalardan ayıran şey, onun günümüzdeki en yaygın ve en genel kabul gören siyasi yapı olmasıdır. Bu nedenle ulus-devlete ve ona bağlı kavramlara yüklenilen anlamlar hemen herkes için bir ?anlam? ifade eder ve işte tam da bu nedenle, yani ona yüklediğimiz anlamlarla çokça içli dışlı olduğumuz için ulus-devleti anlamak zor olur. Yoksa, gerek ulus-devlet, gerek ona ilişik kavramlar ya da olgular hakkında incelemeler eksik değildir. Ne var ki, bu incelemelerde ulus-devlet?in ve ona bağlı diğer kavramların ve kurumların hangi bakışla, hangi çerçeveden ele alındığı net bir biçimde ortaya konmadığı sürece incelenen konunun anlaşılmasına değil, onları saran anlam yumaklarının daha kalınlaşmasına katkıda bulunulmuş olunur. Bu çalışmada ulus-devlet, öncelikle, modern çağlara özgü bir siyasi yapılanma olarak tanımlanmaktadır. Moderniteyle birlikte kurumsallaşan siyasi iktidar, ulus-devlet formunda örgütlenir. Bu iktidar formu da, her iktidar için geçerli olduğu biçimde, kendini meşru kılacak bazı kurumsal ve kavramsal düzeneklere gereksinim duyar. Ulus-devlet'in bir bütün olarak kendisini meşrulaştırmada kullandığı kavram ulustur. Başka bir ifadeyle, ulus-devlet erkini ulus adına kullandığını iddia eden ve yarattığı zorlamayı ?kuvvet kullanma yetkisi- bu gerekçeyle haklı gösteren bir iktidar türünün hem kavramsal, hem de aygıtsal görünümüdür. Ulus, modern kurumsallaşmış iktidara meşruluk kaynağı olma işlevini yerine getirebilmek için, türdeş bir bütün olarak kurgulanmak zorundadır. Bu zorunluluk, iktidarın meşru kaynağı olarak ulusun tek bir iradesinin bulunması gerekliliğinden kaynaklanır. Ne var ki, bu kurgusal zorunluluğun olgularda somut bir karşılığı yoktur. Ulus-devletlerin hiçbirisi kendisine hazır bir temel olarak türdeş bireyler topluluğu bulamamıştır şimdiye kadar. O nedenle, ulus-devlet aynı zamanda türdeş olmayan bireyleri türdeş olduklarına inandırmak çabasına da girişmelidir. Aslında türdeş olmayan insanlar topluluğunu türdeş olduğuna, ya da başka bir deyişle ?halk?ı ?ulus? olduğuna inandırmak aşamasında ise milliyetçilik devreye girer, türdeşliğin parametrelerinin neler olduğunu ve bu parametrelerin içeriklerinin nasıl doldurulması gerektiğini saptamaya çalışır. Bu ilişkiler çerçevesinde ulus-devlet, içerikleri milliyetçilik akımı tarafından kutsanan ulus, vatan ve egemenlik kavramlarının matrisi olarak karşımıza çıkar.